Bu Blogda Ara

3 Aralık 2009 Perşembe

Kaçamak

Hayatın sıkıntılı ve sarsıntılı olmadığı bir dönem de geçirecek miyim bilmiyorum ama bu kadar telaşenin ve hengamenin içinde bile sığınacak küçücük bir yer bulabilmenin huzurunu yaşıyorum. Soruyorum kendime, acaba ne zaman bir daha güneş doğacak, ne zaman bir daha bir dağ başında, soğuk akan sudan avuç avuç içmeye çalışacağım. işte yaşam bu belki de; özlemekle, umutlanmakla sürdürmek zorunda kaldığımız bir ceza. Ödülünü de bu dünyada aldığımız bir uğraşı belki de...
Ülkede çirkin şeyler oluyor. Dünya da belki de daha beterleri. Güzelini göremez hale geldik; haber bültenleri, gazeteler, ayak üstü sohbetler hep dert yüklü, acı yüklü, keder yüklü. Ne zaman soluk alacağız acaba. Ama derin derin soluyup tadını unutmak pahasına değil. Ne zaman soluk alacağız acaba gerçekten?
Ah, işte bu güzel. Ve zavallı bir bakışla günlük telaşımıza yumuluyoruz yine ve sessizce içimizde kıvranan güne yetişme arzunun bir buketinden kendimize pay biçmeye çalışıyoruz. Karanfillerse sessizce soluyor yüreğimizde. Gerçi bunu Feyza Hepçilingirler sormuştu daha evvel ama ben de tekrarlayayım hadi bu kaçamağa istinaden. Sahi, ne renk solar kırmızı karanfil?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder